GRUBUN BİREYE ETKİSİ
GRUBUN BİREYE ETKİSİ (GRUP DİNAMİĞİ)
Grup Dinamiği: Bir grup içinde oluşan neden-sonuç ilişkileri, grupların oluşması ve işleyişi akla gelmektedir.
**Genellikle grup-birey ilişkilerine yönelen araştırmalar ve kuramsal yaklaşımlar 3 kısımda toplanabilir.
Bunlar:
1. Grup içinde norm (kural) gelişmesi ve bireyin bu norma uyması ile ilgili çalışmalardır.
2. Grubun bireyin tutum değişimiyle ilişkisi incelenmekte, grup bireyde tutum değişmesi yaratan ya da buna engel olan bir güç olarak ele alınmaktadır.
3. Grubun iş üretimi ile bireyin iş üretimi karşılaştırılmakta ve bireyin verimliliğine grubun etkisi incelenmektedir.
1.GRUBUN BİREY ÜZERİNDEKİ NORMATİF ETKİSİ
Sherifin araştırmasında: Temel olarak grup normunun oluşması incelenmişti
Asch'in araştırmasında: Var olan bir grup normunun bireye etkisi incelenmişti
**Her iki araştırmada da bireysel görsel algı ve yargının grubun varlığıyla nasıl etkilendiğini gördük. Bu araştırmalarda kesinlikle ortaya çıkan bir husus şudur: birey, grup içinde, yalnız olduğu zamanlardaki davranışına göre farklı davranmaktadır.
**Ancak, grubun iç yapısı göz önüne alınınca, bütün gruplarda üyeler arasında statü (mevki) farklılıkları olduğunu biliyoruz. Grup hiyerarşisi içinde acaba hangi üyeler grup normlarına daha çok uyarlar? Ya da grup normlarına uyma bakımından üyeler arasında fark var mıdır?
Bu Sorulara Yapılan Deney Sonucu Yanıt Aranmış
1.Grup normuna en fazla uyma davranışı, kendilerini grubun kısmen kabullendiğini sanan statüsü (mevki) orta düzeydekilerde görülmüştür
**Bu üyeler, grubun desteğini bir dereceye kadar kazanmışlardır, ama durumları pek sağlam değildir. Grup desteğini tartışmasız şekilde sağlama almak veya reddedilmek kendi ellerindedir. Bundan dolayı da yerlerini sağlamlaştırmak ve statülerini yükseltmek için bu üyeler grup normlarına en içten bağlanmışlar ve büyük bir hevesle normlara uyma davranışı göstermişlerdir. Bu davranışları grup içinde görüldüğü gibi, yalnızken de görülmüştür, demek ki bunlarda “benimseme ile uyma” söz konusudur.
2.En alt statü düzeyindeki grup üyelerinde de ortadakiler kadar olmamakla beraber uyma davranışı görülmüştür.
**Ancak bu üyeler sadece grup içindeyken grup normunu kabullenmişler ve ona uyma davranışı göstermişler, yalnız oldukları zaman ise norma aldırış etmemişlerdir. Demek ki bu kesimde benimseme değil “itaat ile uyma” söz konusudur. Bu itaat davranışı, gruba uyar gözükme ve gruptan tamamen atılmamak içindir.
**Grup tarafından beğenilmediklerini bildiklerinden dolayı, en düşük statüdeki üyeler için grup, cazibesini bir dereceye kadar kaybetmiştir. Bundan dolayı, grubu cazip bulan ve grup içinde yükselme çabasında olan orta statü kesime oranla genellikle daha az uyma davranışı göstermektedirler. Zaten en altta olduklarından dolayı grup normuna uymamakla kaybedecekleri pek de fazla bir şey yoktur. Yani statülerinin daha fazla düşmesi söz konusu değildir.
3. En üst statüde olanların uyma davranışı da orta statüdekilerden daha az olduğu görülmüştür.
**Bu ilginç bulgu tahminlere ters düşmektedir. Bir grubun en ileri gelenleri, liderleri, o grubun normlarına en çok uymazlar mı? Bu araştırma bulgularına göre, hayır. Çünkü grup tarafından sevilen, kabullenilen lider, güven duygusu içindedir; kazanabileceği kadar statü kazanmış demektir, statüsünü yükseltmek için normlara büyük bir titizlikle uyması gerekmez. Bu bakımdan ortadaki üyeden daha rahattır.
Sonuç Olarak: Aşağı yukarı bir fikir edinebilmek için grupta yapılan tahminlerin ortalamasının alınması faydalı olacaktır. Böylece fazlasıyla olumlu olanlarla, fazlasıyla olumsuz olanlar birbirini sıfırlar ve ortalama bir fikir elde edilebilir.
Örnek: Birlikte tırmanan bir grup dağcı birbirlerini beklemek zorunda oldukları için, ancak grubun en yavaş tırmanan üyesinin hızında ilerleyebilir.
**Steiner’in ilk grupta topladığı iş türlerini düşünürsek, üye sayısı arttıkça, toplanacak katkıların da sayısının arttığını ve bunun grubun performansı açısından olumlu olacağını düşünebiliriz.
**Grup içinde olmak, bazen bireyin verimini arttırmakta, bazen azaltmaktadır.
Zajong'a göre bunun nedeni:
**Böylece, kişinin yanlış yapma eğilimi varsa, grup içinde yanlışları artacak; doğru yapma eğilimi varsa da, doğru işlem yapma olasılığı artacaktır.
İnsanlar neden sosyal kaytarma davranışı içine girerler?
1.Grup içinde herkesin ne yapıp yapmadığının saptanabilir hale getirilmelidir.
4.Her grup üyesinin, kendisini ve grubun tümünü belli standartlar ışığında değerlendirebilmesi için olanağa sahip olmasıdır.
2.
2.G
2.GRUBUN BİREYSEL TUTUM DEĞİŞİMİNE ETKİSİ
**Grup, üyelerinde tutum değişimini arttırabilir de engelleyebilir de, şöyle ki, eğer bu tutum değişimi grup normu doğrultusundaysa, grup bunu arttırıcı rol oynar; eğer grup normuna ters düşüyorsa, grup bu tutum değişimini engelleyici rol oynar.
**Grup kararı, grup tartışması sonucunda oluştuğundan dolayı üyeler grupta bir söz birliği (norm) sezerler. Esas olarak bu söz birliği, kişinin grup normu doğrultusundaki tutumunu koruması için destekleyici rol oynamıştır.
**Grup tartışmasının kendi başına fazla önemli olmadığını, ancak grupta söz birliği oluşmasını sağladığı için önemli olduğunu bulmuşlardır.
BEYİN YIKAMA (Brain Wash)
1950 kışıdır.
5.000 civarında mevcudu olan Türk Tugayı, koskoca cephede ancak bir damladır. Tugay, General Tahsin YAZICI’nın komutasında 8 nci Amerikan Ordusu’nun açık kanadını korumak amacıyla harekâta sokulur. Korkunç bir dövüş başlar. Kore dağlarında ilk kez “Allah…Allah” sesleri duyulur.Kızıllar ilk defa “Süngü Hücumu” nedir onu görürler. Dehşete kapılırlar. Tugayımız ağır kayıplar vermiştir. 600 civarında şehidi, 1 000’e yakın kaybı vardır. Ama mucize böyle vuku bulur. Tüm cephede bir türlü durmayacağı sanılan Kızıl ilerleyişi durmak mecburiyetinde kalır. Zafer, Askeri Tarih’e “Kunuri Muharebeleri” adıyla geçer.
Bu akında Kızıllar büyük çapta esir almışlardır. Kışta, kıyamette, çeşitli milletlerin askerlerinden oluşan bu büyük esir kafilesine, kuzeye Kızıl Çin ülkesine doğru bir “Ölüm Yürüyüşü” başlatılır. Hava çok soğuk ve karlıdır. Kafilede çokça hasta ve yaralı vardır. Yürüyemeyen esir, yolun bir kenarına çekilir. Kızıl Çinli muhafız gelir, takati olmadığından yürüyemeyen bu insana önce tüfek dipçiğiyle vurur. Yaralı veya hasta bu zorlama ile ayağa kalkıp kafileye katılırsa ne âlâ…Aksi halde hemen kafasına bir kurşun sıkılır ve bu askercik orada temelli kalır. Bu sahne her milletten yürüme gücü olmayan esir için yol boyunca aynen tekrarlanır.
Fakat, Türk esirlere gelince iş tamamen değişir. Bizden de gücü kesilen yürüyemeyen ve yolun kenarına çekilen olur elbette. Kızıl muhafızdan evvel, hemen bizden iki kişi fırlar ve arkadaşlarını kaldırıp sırtlarına alırlar. Halbuki onlar da yaralı, hasta ve yorgundur. Bu korkunç facialarla dolu göç günlerce böylece sürer.
Nihayet İmjin ve Yalu nehirleri geçilir. Kızıl Çin topraklarına ulaşılır. Ölmeden buraya kadar gelebilen esirler hazırlanan esir kamplarına yerleştirilir. Birleşmiş Milletler Ordusu’nun bu şansız insanları için yepyeni şartlarla yeni bir yaşam başlar.
Kampta Kızılların ilk yaptıkları iş şudur: Birleşmiş Milletler’in ve kendi ülkelerinin esirlere verdikleri tüm üniformalar çıkartılır. Yerine üzerinde herhangi bir rütbe alameti bulunmayan düz ve tek tip elbiseler giydirilir. Böylece ilk anda bekledikleri gerçekleşir. Birleşmiş Milletler Ordusu’nu oluşturan çeşitli ülkelerin askerlerinde, rütbesiz olmanın getirdiği disiplinsizlik başlar. Arkasından rütbe otoritesi yerine, pazı kuvvetinin otoritesi başlar. Yemek zamanı 100 esir olan bir bölüme, 15-20 kişiye yetecek kadar yiyecek ve ekmek getirilir. Dağıtılmaz, ortaya bırakılır. Kolu kuvvetli olan aslan payını alır, diğerleri tabii ki aç kalırlar. Hasta olanlar bakıma alınmaz kendi hallerine bırakılırlar. Tanrı’nın koruduğu kurtulur. Diğerleri bakımsızlıktan ölürler. Sık sık ölüm vakaları görülür.
Yalnız, bu esir askerler arasında bir grup vardır ki derhal Kızılların dikkatini çeker. Bizimkiler…(Yani Türkler…) Üniformaları yoktur. Rütbe işaretleri bulunmamaktadır. Ama Yüzbaşı vardır, o yine Yüzbaşıdır. Başçavuş, yine Başçavuş’tur. Onbaşı yine Onbaşıdır. Er erdir. Rütbeli gibi, makamlı gibi disiplinli bir yaşayış vardır.
Bu tutum esaret yılları boyunca hiç değişmez. Sabah ve akşam bir Türk kışlasında, barış şartlarında yaşanırcasına yoklama için dizilinir. Mangadan yukarı doğru tekmiller alınır. En kıdemli subay bir Yüzbaşımızdır. Mutat denetimini yapar, merhabalaşır. Hatır sorulur. Hastalar ayrılır. Onların başında bakımlarıyla sorumlu bir sağlık ekibi bulunur. Güçlerince yapabildikleri maddi bakımı yaparlar, manevî estek olurlar, terk edilmişlik duygusunu vermezler. Genel temizlik yapılır. Kendilerine göre bir eğitim programları vardır. Spor yaparlar, güreş tutarlar, oyun oynarlar. Yemek zamanı gelen yemek ve ekmek ortaya konulur. Gözetim altında eşit olarak bölüşülür. Herkes payı kadarını alır. En sonunda da Yüzbaşı da diğerleri ne aldı ise onu alır ve yer.
Bu hal, bu tutum, yönetici kadroyu yani Çinli subay ve komutanları hem kızdırmakta, hem de ilgilerini çekmektedir.İlk operasyonda, rütbelerin kaldırılması denemesinde diğer milletlerin ordularına mensup askerlerde bekleneni vermiş, Türk askerlerinde hiç tesiri olmamıştır. Özel olarak yetiştirilmiş uzman istihbarat subayları getirilir.Yeni bir denemeye geçilir.
Kafilenin kıdemlisi olan Yüzbaşımızı grubun başından alıp hapsederler.Türk esirlerinin bundan sonra ne yapacaklarını merak ederler.Bir hafta beklerler, gözlemler yaparlar. Durum değişmez. Çünkü Yüzbaşı’dan sonraki kıdemli subay olan bir Teğmen işi ele almıştır. Yaşam biçimi değişmeden sürmektedir.
Nihayet, üniversitelerden psikolog, sosyolog ve terbiyecilerden oluşan bir bilimsel araştırma ekibi getirilir.
Durumu bu sefer onlarla beraber inceleme ve araştırma konusu yaparlar.
Tek kişilik saç baraka içinde soğuk hava şartlarında hapis hayatı geçiren Yüzbaşı’yı karşılarına alırlar. Konuşturmak isterler. Yüzbaşı konuşmayınca da öldürmekle tehdit ederler. Yüzbaşı’nın cevabı basittir:
“Boşuna uğraşıyorsunuz. Aradığınız konuda, Türk askerinin tutumu benim kişiliğimle ilgili değildir. Benden sonraki kıdemli komutayı ele alır.Hiçbir şey değişmez. “
Sorgulamayı yapanların, “Onu da ölüme mahkûm ederiz” şeklindeki baskıları üzerine, Yüzbaşı konuşmasına devam eder:
“Olabilir. Bu size ait bir sorumluluktur. Ama o subaydan sonra en kıdemli bir Astsubay ise o komutandır. Onu da alırsanız sıra Çavuş’a gelir ve görürsünüz ki, askerlerimizin yaşam şekli hiç değişmeden devam eder. Siz öldürmeye devam edersiniz. Bizim disiplinimiz yine sürer. Sonunda iki Türk eri kalırsa, bunlardan birisi ya orduya giriş itibariyle kıdemlidir veya yaşça biri diğerinden birkaç gün büyüktür. Kıdem unsuru yine hüküm sürer, biri diğerinin emrini uygular. Bu davranışların kökü, Türk askerinin kışlada aldığı terbiyeden evvel, evinde aldığı geleneksel Türk aile terbiyesine dayanır. Askerlik hayatı ile sivil hayat arasında bütün ülkelerde büyük farklar vardır. Onlarda disiplin hayatı üniforma giydikten sonra başlar. Halbuki biz onu evvela anamızdan öğreniriz. Aile içinde uygularız. Köylerimizdeki kahvelerde, camilerimizde bile davranışlarımızın özel bir disiplini vardır. Hastalarımıza dağ başlarındaki köylerimizde doktor bulamayız, kendi imkânlarımızla biz bakarız. Eski köylerimizde gece gözükebilen tek ışık, hasta beklenen evlerimizdedir. Bizde en ümitsiz hasta bile kendi haline terk edilmez. Başkasının hakkını yemek, yanımızdaki aç iken sizin karnınızı doyurmanız dinsel ve millî ahlâkımıza uymaz.”
Bugün dünyamızda yaygın şekilde bilinen bir “Beyin Yıkama- Brain Wash” diye bilinen bir uygulama var. Buna “zorla inandırma” da deniyor.
Beyin yıkama tekniğinin de usülleri, birbiri arkasından uygulama safhaları vardır. Tekniğin ilk safhası, “Şahsi Dengeyi Bozma” dır. Ele alınan kişide bu denge öylesine bozulmalıdır ki, bir daha düzelme imkânı olmasın. Beyni yıkanacak kimsenin, üzerindeki etkileme süresini kısaltmak için, ilk yapılan işlem “onu liderden koparmak” dır.
Bununla birlikte “yaşam şartlarını değiştirme ve zorlaştırma” tertipleri de alınır.Böylece kişi, bizim konumuzda tutsak asker, dayanıksız, psikolojikman her türlü telkine müsait bir ortama getirilmiş olur. Bu operasyon, “aç bırakma, tedavi etmeme, soğukta bırakma” gibi çeşitli zorlamalarla sonuç alınıncaya kadar sürdürülür. İstenen şey “istek ve arzulara boyun eğdirme” dir.
Ama, tarihsel Çin usulü beyin yıkama, Türkler üzerinde başarılı olamamıştır. Hapsedilen kafilemizin kıdemlisi olan Yüzbaşı da arkadaşlarının arasına bırakılır.
Beyin yıkama tekniğinin bundan sonraki dönemi “İkram ve Tatlı Davranış” tır. Çinliler bu safhaya geçerler. Bu tür tatbikat, özellikle birinci safhada “Boyun Eğme” durumuna girenlerde daha fazla etkili olduğu bilinmektedir.Yemekler, beslenme artırılmıştır. Yönetici ve muhafız görevlilerinin davranışları değişmiştir. Sertliğin yerini tatlı muamele ve şefkat almıştır. Adeta eski sert ve kaba insanlar gitmiş yerlerine tam aksine koruyucu melekler gelmiştir.
Bu safhadaki tatbikatların amacı; dini, sosyal (her türlü manevî) inancın yıkılması ve esirde “Şaşkınlık ve Sorumsuzluk” yaratmaktır. Bu manevî yıkılış safhasında, yıkılan kişiden gerekiyorsa, ileride kendi ülkesine gidince baskı ve şantaj için kullanılmak üzere “Yazılı Belgeler” alınır.
Birleşmiş Milletler askerlerine yapılan bu uygulama da derhal bekleneni vermeye başlar. Yapılan ikram ve iyi muameleden herkes pek memnun ve mutludur. Bu neticeler görüldüğü oranda ikramlar artar. Yeni ve güzel programlar uygulanır. Temsiller, sinemalar, geziler, piknikler…Bu kez de her milletten askerde beklenen olumlu etkiler görülmeye başlar.Her gün yeni bir grup, şimdiye kadar yanlış tanıtılmış olan bu rejimi, yani komünizmi beğenirler, hatta hayran olurlar.
Bu tatlı tatbikatta da tavır değiştirmeyen bir asker grubu vardır: Yine Türkler…Bizimkilerin inanışlarında hiçbir değişme olmaz. Lidere ve birbirlerine daha da fazla sokulurlar.
Aylar, hatta yıllar geçmektedir. Artık beyin yıkama taktiğinin sonuncu aşamasının uygulamasına sıra gelmiştir: uyuşturucu iğnelerle insanların bilinçaltını etkilemek. Bu da çok eski bir Çin metodudur. Daha evvelki uygulamalarda mukavemet gösterebilenlerin hemen hepsinin dilleri çözülmüştür. Sır olarak neleri varsa bülbül gibi söylemektedirler. Psikologların deyimine göre bu gibi ilâç tatbikatındaki insanın bilinçaltındaki zayıf taraflarıyla, kuvvetli taraflarının iç mücadelesi başlar.Uyuşturucu maddeler, zayıf karakterleri çabuk çözer. Bir insanın doğduğu günden itibaren anasından algıladıklarıyla başlayarak okullarda ve meslekteki çevrede verilen ahlâk, davranış eğitimi, yani manevî değerlerimizdeki artış oranında elde edilmiş bir manevî gücümüz vardır. Buna uzmanları “Süper Ego” demektedir. Bunun kuvvetli oluşu nispetinde yapılan ilâçlara karşı da mukavemet artar.
Bu üçüncü operasyondan da, diğer milletler çok etkilendikleri halde bizimkilerin şuuraltından sert bir direniş gösterdiği görülür. Yine sır vermezler.
1953’te Kuzey- Güney Savaşı sona erer. Mütareke görüşmeleri başlar. Ama esirlerin iadesi işlemi kararı verilmez. Böylece esaret hayatı taraflarda 4-5 yıl sürer.
Çinliler, savaş tutsaklarını kendi rejimlerine kazanmak için gayretlerini inatla sürdürürler. Bunlar arasında, bütün tutsaklara “İnternasyonale” ve “Çin Gönüllüleri Yürüyüş Marşı” öğretilir. Bu marşları içten ve gür söyleyenlere ek yiyecekler verilir, tutsaklarla muhafızları arasında yakın ilişkiler kurulur. Türk tutsakları, bu uygulamadan da başarılı olarak fire vermeden çıkmayı başarır.
Türk esirleri, esir değişimi başlayınca, yeni ve diğerlerine benzemeyen bir tutum gösterir .
Türk esir grubu, kıdemli olan Yüzbaşılarının komutasında bir askeri birlik havasında Güney’e geçer ve birliklerine katılırlar.
Diğer ülkelerin esir düşen askerleri arasındaki maddi kayıplara ilâveten, manevî kayıplar da vardır. Oldukça büyük sayıda, bilhassa çoğunluğu Amerikalı olmak üzere anavatanlarına dönmeyi reddederler. Artık inandıkları yeni rejim içerisinde komünist insanlar olarak Kızıl Çin’de yaşamayı tercih ederler.
Amerikan “Mc Call” dergisi bu serüveni, kahramanlarının isimleriyle, tarihleriyle oldukça ayrıntılı olarak anlatır. Sonunda da, Amerikalı analara- babalara, pedagog ve psikologlara sorar:
“Anadolu bozkırının ortasında doğan, binbir mahrumiyet içerisinde yetişen Türk çocukları bizim her türlü imkânları, konforu vererek yetiştirdiğimiz çocuklarımızla aynı şartlar altında, aynı sınavı geçirdiler.Onlar muvaffak oldular.Tam gittiler, tam olarak geri dönmesini becerdiler. Bizimkiler birbirlerine ellerini uzatmadılar. Birbirlerini korumasını bilmediler. Yalnız kendileri için, bencillikle yaşamanın örneklerini verdiler. Bu yüzden maddi kayıplar verdiler. Kızıllardan daha sonraki dönemde de iyi muamele görünce gevşediler, çözüldüler. Onların rejimlerini beğendiler. Ailelerini, vatanlarını unutup, oralarda kaldılar. Nedir bu Türk’ün çözülemeyen kuvveti, gücünün sebebi? Nedir bu bizim cemiyetimizin zayıflığının, çürüklüğünün sebebi?”
Kaynak: "Bu Tip Savaş-Kore: Bir Hazırlıksızlığın Çatışması"
T.R.Fehrebach, Miho Üssü Hareket Subayı
**Amaç, grubun yapısını bozarak kişileri yalnız (tek başlarına) bırakmak, dolayısıyla grup desteğinden yoksun kılmak ve daha sonra bu kişileri, inanmış oldukları değerlere zıt propagandaya tabi tutmaktı
**Beyin yıkama denilen olgu da grup faktöründen yararlanılarak gerçekleştirilir.
**Görülmüştür ki, grup desteğinden yoksun kalan esirler karşı tarafın değerlerini kolaylıkla kabullenebilmektedirler.
Deney Sonucu
1.Amerikalı askerlerin bir kısmı Çinlilerin değerlerini benimsemişlerdir.(ABD li askerlerde tutumlarında değişme olmuş)
2.Çinlilerin büyük gayretlerine rağmen Türk askerlerinde tutumlarında değişimi görülmemiştir.
Bunun Nedeni
**Amerikalılarda askeri normlara daha çok «itaat» yolu ile uyma, olmasıdır.
**Türklerde ise «benimseme» yolu ile uymanın söz konusu olmasıdır
3. GRUBUN BİREYİN VERİMLİLİĞİNE ETKİSİ
Grubun Bireyin Verimliliği Üzerindeki İki Etkisi:
A.Sosyal hızlandırma
B.Sosyal kaytarma
**Steiner Gruplarda Yapılan İşleri Dört Farklı Grupta Toplamıştır
İlk Grupta: Toplam İş türleri, gruptaki her üyenin katkılarının birleşmesi sonucu ortaya çıkan işlerdir.
Örnek: Ağır bir eşyayı kaldırırken, bir gruba verilmiş bir dönem ödevi yaparken veya ortaklaşa yemek yaparken, gruptaki her üyenin yaptıkları birbirine eklenir ve sonuç oluşur.
Sonucun iyi olup olmaması: herkesin kişisel çabasına ve bu çabaların ne kadar iyi koordine edildiğine bağlıdır.
İkinci Grupta: Topladığı iş türleri, bütün üyelerin katkılarının ortalamasının alınarak sonuca varıldığı iş türleridir.
Örnek: Bir grup ekonomisti bir arada düşünün ve hepsi gelecek senenin enflasyon oranı ile ilgili tahminlerde bulunsun.
Sonuç Olarak: Aşağı yukarı bir fikir edinebilmek için grupta yapılan tahminlerin ortalamasının alınması faydalı olacaktır. Böylece fazlasıyla olumlu olanlarla, fazlasıyla olumsuz olanlar birbirini sıfırlar ve ortalama bir fikir elde edilebilir.
Üçüncü Grup: İşlerde grubun en iyi üyesinin performansı grubun tümünün performansını belirler.
Örnek: Tübitak sınavlarına giden bir grup lise öğrencisini düşünelim. Sınavlara grup olarak katılmalarına rağmen, gruptaki bir öğrencinin verilen problemi çözmesi grubun tümünün başarılı olmasını sağlar. Diğer üyelere sadece problemin çözümünün doğru olup olmadığını kontrol etmek düşer.
Sonuç olarak: Gruptaki en iyi öğrencinin problemi çözmesi grubun tümünün başarılı olmasını sağlar
Dördüncü Grupta: Grubun başarısının grubun en zayıf üyesinin performansıyla belirlendiği işler gelir.(Gruptaki üyeler bir kişi dışında çok iyi olsa bile, bu çok anlamlı olmayabilir)
Örnek: Birlikte tırmanan bir grup dağcı birbirlerini beklemek zorunda oldukları için, ancak grubun en yavaş tırmanan üyesinin hızında ilerleyebilir.
Deneyin Genel Sonuçları
Birinci ve İkinci Grup türündeki işlerde, grupların bireylerden genellikle daha başarılı olduklarını söyleyebiliriz.
Üçüncü Grup türündeki işlerde, gruplar bireylerden daha başarılı olma eğilimi gösterirler, çünkü başarı büyük ölçüde, gruptaki en iyi kişi tarafından belirlenir.
Dördüncü Grup türünde işlerde bireyler gruplardan daha başarılı olurlar, çünkü böylece gruptaki en zayıf üyeye bağımlı olmaktan kurtulurlar.
Grubun Başarısı: Yapılan işin türünden başka, gruptaki üye sayısına da sıkı sıkıya bağlıdır
**Steiner’in ilk grupta topladığı iş türlerini düşünürsek, üye sayısı arttıkça, toplanacak katkıların da sayısının arttığını ve bunun grubun performansı açısından olumlu olacağını düşünebiliriz.
**Üye sayısının artmasıyla, katkıların koordine edilmesi zorlaşmakta ve bundan dolayı motivasyon da düşmektedir.
**Demek ki, grubun yaptığı işin türü kadar gruptaki üye sayısı da performansa etki etmektedir.
**Demek ki, grubun yaptığı işin türü kadar gruptaki üye sayısı da performansa etki etmektedir.
SOSYAL HIZLANDIRMA
Sosyal Hızlandırma: Bir kimsenin kendi kendine yaptığından daha fazlasını grup içinde yapması. (Grubun içinde bireyin yalnız olduğundan daha fazla iş çıkartmasıdır)
**Öğrenmenin grup içinde daha yavaş olduğu tespit edilmiş.
**Grup halinde yapılan işin miktarının arttığını fakat kalitesinin azaldığı gözlenmiştir.
**Sosyal Hızlandırma bazen performansı artırır bazen de azaltır.
**Sosyal hızlanmanın nedeni üzerinde duran iki kuram:
**Sosyal hızlanmanın nedeni üzerinde duran iki kuram:
Zajonc'a Göre Güdü Kuramının Yorumu
**Grup içinde olmak, bazen bireyin verimini arttırmakta, bazen azaltmaktadır.
Zajong'a göre bunun nedeni:
**Başka kimselerin varlığı, kişinin güdülenmesini ve faaliyet düzeyini arttırır. Böyle olunca, kişinin yapma eğiliminde olduğu (baskın) tepkilerini yapma olasılığı artar.
**Böylece, kişinin yanlış yapma eğilimi varsa, grup içinde yanlışları artacak; doğru yapma eğilimi varsa da, doğru işlem yapma olasılığı artacaktır.
Grup içinde olmak kişide güdülenmeyi artırır. Ne tür bir güdülenmedir?
**Grup içinde yarışma duygusunun(rekabet) arttığı düşünülebilir.
**Daha önemli söz konusu olabilecek bir diğer duygu, kişinin başkaları tarafından değerlendirileceğini düşünmesidir
**Sosyal hızlanmanın nedeni üzerinde duran bir diğer kuram da
DİKKAT ÇELİŞKİSİ KURAMIDIR.
**Bu kuramda artan faaliyet düzeyi ile ilgilidir.
**Bu kurama göre başkalarının yanında artan faaliyet üzeyinin nedeni; kişinin dikkatini bir taraftan ortamda bulunan kişilere ve bir taraftan da yapılması gereken işe vermesi söz konusu olduğunda yaşadığı zorluktur. Yani dikkat etrafta bulunanlar ve yapılmakta olan iş arasında bölünür ve bu durumun yarattığı çelişki kişinin faaliyet düzeyini arttırır.
**Sonuç olarak baskın tepkilerde artma, baskın olmayan tepkilerde azalma gözükür
SOSYAL KAYTARMA
Sosyal Kaytarma: Birden çok kişinin emeğinin geçtiği bir işte, kimin ne ölçüde katkıda bulunduğunu saptamak o kadar kolay olmaz. Bu durum, bazı kişilerin "başkaları nasıl olsa yapıyor, benim yapmama ne gerek var?" şeklinde düşünmesine-neden olabilir. Buna 'sosyal kaytarma' denir.
**Bir grupta yer almak, bireyin başkalarının çabasına sırtını dayayarak elinden geleni yapmamasına da neden olabilir.
**Özellikle grupta bulunan insanların emeklerinin toplamı sonucu ortaya bir işin çıkarılacağı durumlarda işten kaytarma meydana gelebilir.
**Grup içinde kimin ne kadar etkisi olduğunu belirleyemiyorsak sosyal kaytarma ortaya çıkar.
Sosyal Kaytarma Önemli Sonuçlara Yol Açabilir:
**Bazılarının diğerlerine göre daha çok emeğinin geçmesi, işin kalitesinin düşmesine, grup içi gerilimlerin oluşmasına neden olur.
İnsanlar neden sosyal kaytarma davranışı içine girerler?
**İnsanların grup içinde çalışırken harcadıkları çabanın gözden kaybolup gideceğini düşünmelerindendir.
Bunun sonucunda,
Bunun sonucunda,
**Yani Sosyal kaytarma, kişilerin grup içindeki çabalarının saptanamayacağı görüşünden ileri geliyor.
**İnsanlar davranışları için kendilerini daha az sorumlu hissederler ve daha az çaba gösterirler
SOSYAL KAYTARMAYI AZALTMANIN-ÖNLEMENİN YOLLARI
1.Grup içinde herkesin ne yapıp yapmadığının saptanabilir hale getirilmelidir.
**İnsanlar ne kadar emek harcadıklarını gizleyemedikleri zaman, işten kaytarmayı da göze alamıyorlar.
2.Grup üyelerinin başarılı olmayı bir değer olarak önemsemelerini sağlamaktır
**Grup içinde çok çalışmaya yönelik bir norm olması sosyal kaytarmaya olan eğilimi azaltabilir. Hatta, grubun büyüklüğü arttıkça, bu normun baskısı artabilir ve bireylerin daha çok çalışmasına yol açabilir
3. Gruptan Dışlamak.
4.Her grup üyesinin, kendisini ve grubun tümünü belli standartlar ışığında değerlendirebilmesi için olanağa sahip olmasıdır.
**Başka bir deyişle, sosyal kaytarma sadece kişilerin, ne kadar katkıda bulunduklarının saptanamadığına inanmalarından dolayı değil, katkılarının ne kendileri ne başkaları tarafından değerlendirilmeyeceğini düşünmelerinden de kaynaklanabilir.
Örnek: Bir firmada çalışan bir kişinin aldığı maaş o kişi az da çalışsa çok da çalışsa aynı kalıyorsa, kişi "neden çok çalışayım ki, nasıl olsa maaşımda bir değişiklik olmuyor, ne kadar çalıştığım kimsenin umurunda değil" diye düşünebilir. Oysa, gösterdiği performansın değerlendirmeye tabii tutulacağını bilen bir kişi, yüksek ve düşük performansın neler getirip götüreceğini de bilir ve ona göre davranır.
SOSYAL HIZLANDIRMA ve SOSYAL KAYTARMA
**Sanna’ya göre bu iki olgu, Bandura’nın (1986) kişisel etkinlik kuramı çerçevesinde anlaşılabilir.
**Bu kuramda insan güdülerinin iki türlü beklenti tarafından belirlendiği öne sürülüyor:
1)Kişisel etkinlik beklentisi: Kişinin belli bir işi başarabileceğine dair beklenti.
2) Sonuç beklentisi: Belli bir davranış veya çalışmanın belli sonuçlar getireceği inancı.
Kişisel Etkinlik ve Sonuç Beklentilerinin Sosyal Hızlandırma ve Sosyal Kaytarmadaki Rolünü ve arasındaki ilişkiyi "Sanna" şu şekilde kuruyor:
1.Yüksek sonuç beklentisiyle birlikte oluşan yüksek kişisel etkinlik beklentisi.
**Olumlu değerlendirme beklentilerini artırır.
**Bu koşullar altında performans artar.
**Kişiler bir işte başarı göstereceklerine inanırlar ve bu durumun iyi sonuçlar getireceğini düşünürlerse, daha fazla çalışırlar.
2.Yüksek kişisel etkinlik beklentileri olan kişiler bir taraftanda düşük sonuç beklentisi taşıyorlarsa
**Olumlu değerlendirme beklentisi oluşmaz ve bu koşullar altında performans düşer.
Kişisel Etkinlik ve Sonuç Beklentilerinin Sosyal Hızlandırmadaki Rolü
**Kişisel etkinlik beklentisi yüksek olan kişi, başkalarının varlığında yalnız olduğu zamanlara oranla daha yüksek performans gösterecektir, çünkü başkalarının varlığı sonuç beklentisini de yükseltir ve hata sayısı daha azdır.
(Başkaları kişinin gösterdiği yüksek performansı görür ve takdir ederler.)
**Kişisel etkinlik beklentisi düşük olan kişi, yalnız olduğu zaman daha iyi çalışır, çünkü başarısız olabileceğini düşündüğü için, başkalarının varlığında sonuç beklentisi düşük olur (Başkaları onu olumsuz değerlendirebilir)
Kişisel Etkinlik ve Sonuç Beklentilerinin Sosyal Kaytarmadaki Rolü
**Kişisel etkinlik beklentisinin yüksek olduğu durumlarda, gruplarda çalışan kişiler, yalnız çalışan ya da başkaları tarafından gözlenen kişilerden daha az performans gösterirler.
(Çünkü grup içinde gösterilen kişisel çabalar farkedilmeyecek ve bu yüzden sonuç beklentisi düşecektir)
**Kişisel etkinlik beklentisi düşük olduğunda, grup içinde çalışan kişiler, yalnız çalışan veya başkaları tarafından gözlenen kişilere oranla daha yüksek performans gösterirler.
ELEŞTİRİSİZ GRUP TARTIŞMASI
**Bu teknikte: Grup içinde herkes bir problemin çözümü hakkında aklına gelen her şeyi eleştiri korkusu olmadan söyleyebilmekte, fikirler ortaya koyabilmekte, böylece grup üyelerine geniş bir özgürlük tanınmaktadır.
**Eleştirisiz grup tartışmasında, insanların yalnız başlarına olduklarından iki misli daha fazla fikir geliştirdikleri bulunmuştur.
**Ancak başka bir araştırmada eleştirisiz grup tartışmasının yaratıcı düşünceyi bastırıcı, engelleyici bir rol oynadığını bulmuşlardır.
Not: Bu yazının hazırlanmasında Psikolojik Danışman Mustafa kalaylı'nın katkıları ve Floyd Henry Allport'un sosyal psikoloji kitabı başta olmak üzere birçok kaynaktan faydalanılmış olup sosyal psikoloji, psikoloji, sosyal psikoloji grup etkisi, grubun birey üzerindeki normatif etkisi, grubun bireysel tutum değişimine etkisi, grubun bireyin verimliliğine etkisi, grup dinamiği ile ilgilidir.
2.
2.G
Yorum Yok " GRUBUN BİREYE ETKİSİ "